28 Mart 2020 Cumartesi






Salgın Hastalıkların İnsanlar Üzerindeki Psikolojik Etkileri
              



Yazar : F.Gül Yenilmez / Ege Üniversitesi Psikoloji 








  İnsanlık tarihi boyunca salgın hastalıklar aniden insanların hayatına girmiş ve sağlıklarını tehdit etmiştir. Geniş kapsamlı bu hastalıkların ciddi toplumsal sonuçları vardır. Salgın hastalıklar insanları fiziksel olarak etkilediği gibi psikolojik olarak da etkiler. Damgalanma (stigmatizasyon), hastanın hastalığı yüzünden kendini reddedilmiş, toplum tarafından izole edilmiş, hastalığına bağlı güvensizlik ve utanma duygusu içerisinde hissetmesi durumu olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde Hepatit B ve C, AIDS gibi bir çok salgın hastalık damgalanmaya yol açmaktadır. Listeye yeni eklenen hastalık ise Covid-19’dur.
                Toplumun, gözle görülmeyen bir mikrobun hastalığa ve ölüme sebebiyet verdiğini öğrenmesi korkuya ve paniğe yol açmaktadır. Salgınların tarihsel gelişimine baktığımızda bu korkuların zaman zaman hasta kişilerin eziyet görmesine neden olduğu görmekteyiz. 14. Yüzyılda veba, günahkar davranışlar için tarımsal cezalandırma olarak görülmüş ve hastalığa yakalanmayan kişiler salgın sebebiyle toplumsal açıdan bazı grupları suçlamıştır.
                İzolasyon yöntemlerinde yeni hastalıkların ve bulaşma şekillerinin keşfedilmesiyle yüzyıllar içerisinde ilerleme sağlanmıştır. 1877’de izolasyon evleri, 1940’da izolasyon hastaneleri kurulmuş, 1960’lı yıllarda genel hastanelerde izolasyon uygulanmaya başlanmıştır. Hastalık kontrol merkezi (CDC), hastanede kullanılan izolasyon teknikleri rehberini 1970 yılında yayınlamıştır. Bu teknikler 3 ana sisteme; kategoriye özgü izolasyon, hastalığa özgü izolasyon, standart önlemler ve bulaşma önlemleri olarak adapte edilmiş ve izleyen on yıl içerisinde yavaş yavaş gelişmiştir.
                               Kaynak İzolasyonu ve Hasta Üzerindeki Etkileri
                Bir bireyde salgın hastalık bulunduğu zaman diğer insanlara bulaşmaması için kaynak izolasyonu uygulanır. Kaynak izolasyonunda kullanılan önlemler tek kişilik oda kullanımı, maske, önlük, eldiven kullanma gibi koruyucu önlemler, el yıkama ve dezenfektanlar kullanılarak yapılan dikkatli dekontaminasyon, kontamine çarşaflar ve hasta çıkartılarıyla ilgili prosedürler ve ziyaretçi sayısındaki kısıtlamayı içermektedir.
                Bennet (1983), Wilkins (1988), Knowles (1993), Kennedy ve Hamilton (1997), Gammon (1998 b) ve Oldman (1998) izolasyonun psikolojik etkilerini inceledikleri çalışmalarında, izole edilen bireylerde sınırlanma, hapsedilme, damgalanma, kızgınlık, depresyon, anksiyete, düşük benlik saygısı ve kontrol azlığı gibi duyguların hissedildiğini saptamışlardır.
                               Kaynak İzolasyonu Uygulanan Hastalarda Görülen Stigma (Damgalanma)
                İzolasyonda ana problem enfeksiyondan kaynaklanan damgalanmadır. Damgalanma; koruyucu elbiseler giyilmesi, sınırlı iletişim gibi izolasyonun gerektirdiği durumlar sebebiyle kötüye gider. Madeo (2001), izolasyonla ilişkili olarak yaptığı bir araştırmada, birkaç hastanın bu durumu; "hemşire ve doktorların önlük giyerek odama girmeleri ve eldivenle bana dokunmaları kendimi kirli, temiz olmayan biri gibi hissetmeme sebep oldu" şeklinde ifade ettiğini bildirmektedir.
         İzole Edilen Hastanın Oryantasyonu
                MacKellaig, izolasyon odasının hastanın mümkün olduğunca çevresine olan oryantasyonunu sağlaması için organizasyonun aşağıdaki şekilde yapılmasını önermiştir:
 • Hastaya odanın dışını görebilecek şekilde pozisyon verilmelidir.
• Hastaya duyusal girdi ve oryantasyon sağlamak amacıyla odada ayna kullanılmalıdır. • Uzaktan kumandalı televizyon, radyo ve kitap gibi hastanın zaman geçirmesini sağlayacak uygun araç ve aktiviteler sağlanmalıdır.
• İhmal duygusunu önlemek için isteklerine hemen yanıt verilmeli ve hastaya çağırma ziline kolay ulaşabileceği bir pozisyon sağlanmalıdır.
• Hastalar kendi kıyafetlerini giyme konusunda cesaretlendirilmelidir.
• İzolasyon odasına hastaya ait özel eşyaların konulmasına izin verilmelidir.
• Hasta, izolasyonla ilişkili olarak yaşadığı herhangi bir negatif etkiyi ya da duyguyu ifade etmesi için cesaretlendirilmelidir.
                               Dışarı Çıkma Yasağının Oluşturabileceği Psikolojik Sorunlar
                Covid-19 salgınından ileri yaştaki bireylerin daha çok etkilenmesi sebebiyle ülkemizde 65 yaş üstü vatandaşlara dışarı çıkma yasağı gelmiştir. Bu yasaktan sonra dışarı çıkan bazı yaşlılarımızın videoları çekilmiş ve mahcup duruma düşürülmüşlerdir. Unutmayalım ki yaşlılarımız bizim kadar sosyal medyada aktif değiller ve bazı durumlardan geç haberdar olabiliyorlar ya da durumu kavrayamayabiliyorlar. Onlara sorgulayıcı şekilde yaklaşmak; suçlanma, utanç duyma ve mahcubiyet duygularının gelişmesine neden olur. Korona virüs tehdidinin yaş arttıkça artması kişilerde tedirginliğe yol açarken bir yandan yaşadıkları psikolojik baskılar kaygı ve depresif belirtilerin artmasına neden olmaktadır.
                Bu durumların önüne geçilmesi için yaşlı vatandaşlarımızın çevresindeki insanlara sorumluluk düşmektedir. Evden çıkmamalarının kendi sağlıklarını korumak için önemli olduğunu, ihtiyaçları olması halinde dışarı çıkmak yerine belediyelerin hizmet numaralarından yardım alabileceklerini, en etkili korunma yönteminin evde kalmak olduğunu ve bunu sadece kendileri için değil çevrelerindeki insanlar için yapmaları gerektiğini uygun bir dille açıklamak gerekmektedir. Sadece “Sen yaşlısın, evden çıkman yasak.” şeklinde konuşmak doğru değildir. Yaş ilerledikçe duygusal hassasiyetin arttığını göz önünde bulunarak davranmak önemlidir.
                               
                                                  Bana Bir Şey Olmaz Deme!
               
                   Özellikle virüsün genç insanları daha az etkilemesinden dolayı oluşan bana bir şey olmaz düşüncesi virüsün yayılmasına hizmet etmektedir. Bazı insanlar “Ben gencim, bünyem sağlam.” düşüncesiyle hareket ederek hem kendi sağlıklarını hem de çevrelerindeki insanları tehlikeye atmaktadırlar. Bu salgın hastalık dönemini en az zararla atlatmak için bencil olmaktan kaçınmalıyız. Genç ya da yaşlı fark etmeksizin zorunlu durumlar haricinde evimizden çıkmamalı ve olabildiğince kendimizi izole etmeliyiz. Genç bir bireye bulaşan virüs o kişiyi ciddi şekilde etkilemese bile taşıyıcı olması ve başka bireylere, ailesindeki yaşlı insanlara virüsü bulaştırması ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu süreci olabildiğince az zararla atlatmak için hepimiz sorumluluklarımızın bilincinde olmalı ve yetkili kişilerin yayınladıkları kurallara ve tedbirlere uymalıyız.

Kaynakça

24 Mart 2020 Salı




                            COVİD-19'UN KÖKENİ


Serap GERMAN / Ege Üniversitesi Temel ve Endüstriyel Mikrobiyoloji




Korona virüsün yapısı

Prokaryotik hücre ve ökaryotik hücre arasındaki farklar onları enfekte eden virüsler üzerinde bazı sınırlamalara neden olur. Örneğin, prokaryotlarda transkripsiyon ve translasyon birlikte gerçekleştirilirken ökaryotlarda, translasyon sitoplazmada, transkripsiyon ve DNA replikasyonu ise çekirdekte olur. Ayrıca ökaryotlardaki mRNA'lar, cap ve poly A kuyruğu taşır.Korona virüs ailesi de ökaryotik , pozitif zincirli RNA virüsleridir.
Coronavirüsler insanlarda ve diğer hayvanlarda soğuk algınlığının yaklaşık %30'unu kapsayan solunum enfeksiyonlarına sebep olurlar. Corona virüs virionları kılıflı ve glikoproteinlerden oluşan uzantıları  taç ( latincesi : corona ) benzeri yapı oluşturur.Corona virüsler RNA virüslerinin en büyükleridir ve 60-220 nm çapındadır. (1)







Korona virüsün kökeni nedir ? Doğal yollarla mı evrimleşti yoksa insan eliyle mi üretildi ?


Bilim insanları yaptıkları laboratuvar çalışmalarında COVİD-19 hastasından yeni tip Corona virüs ( SARS-CoV-2) suşunu (ZJ01) izole edip gen hizalaması ile 35 spesifik gen mutasyonu tespit edildi.Furin bölünme bölgesinin Corona virüsü ailesinin karşılaştırılmalı gen analizlerine bakıldığında evrim geçiren bölgenin olabileceğini göstermiştir. Yeni tip korona virüsteki mutasyonlar  S protein yüzeyinin yapısınında ve elektrostatik dağılımında değişikliklere neden olmuş ve Furin bağlanma kapasitesini de etkilemiştir. S proteini ,insan ve hayvan hücrelerine tutunup hücre içerisine girmeyi sağlayan proteinlerdir. S proteininin özellikle iki önemli özelliğine odaklandılar: konak hücrelere tutunan, bir tür kanca denebilecek reseptör bağlanma bölgesi (receptor-binding domain-RBD) ile virüsün çatlayarak konak hücrelere girmesini sağlayan, moleküler bir konserve açacağı denebilecek yarılma bölgesi (cleavage site).(4) Tek hücre dizileme ve ko-ekspresyon sonuçları Furin seviyesinin yüksek olduğu bezlerde, karaciğerde, böbrekte ve kolonda daha yüksektir ve yeni tip korona virüsünün bu organları enfekte etmesine neden olabilir.(2)


Başka bir araştırmada genetik varyasyon ve popülasyon demografisini araştırmak için 10 yeni sıralı yeni tip Corona virüs genomu kullanıldı ve GISAID  veritabanında 136 genom karşılaştırıldı.Kayan pencere analizlerinin ( sliding window analyses) sonucu ölümcül virüsün yüksek adaptasyonunu açıklayan mutasyonları olduğunu göstermiştir.Filogenetik analizler ara konakçı olduğu düşünülen Pangolin 'nin tartışmalı olduğunu göstermiştir.Orginal haplotip taşıyan bir hastanın Wuhan deniz ürünleri pazarının yakınında yaşadığı ve hastalığı bilinçsizce bulaştırdığı öyküsü yüksek ihtimalle doğru.Bu ip uçlarına dayanarak Wuhan deniz pazarının salgının başlangıç yeri olup olmadığı  sonucuna varamayız.(3)






Nature Medicine'de yayınlanan makalede ,yeni tip korona virüsünün laboratuvarda manipüle edilen bir virüs olmadığı ve doğal bir evrimleşme süreci geçirdiğini yayınladılar.Alfa ve Betacorona virüslerin karşılaştırılması yeni tip Corona virüsün bazı önemli özelliklerini ortaya çıkardı ;

-Virüsün yapısına dair yapılan çalışmalar  ve biyokimyasal deneyler temelinde Yeni Corona virüsün insan ACE2 reseptörüne bağlanmak için değişikliğe uğradığı görülüyor.

S proteinindeki reseptör bağlanma alanı (RDB;reseptör binding domain) korona virüs genomunun en değişken kısmıdır.Altı reseptör bağlanma alanı amino asidi , ACE2 reseptörlerine bağlanmada ve yeni tip korona virüs aralığını belirlemede kritiktir.Yeni tip korona virüsün insan ACE2 reseptörlerine bağlanması doğal seçilim bir sonucudur ve laboratuvarda oynanarak üretilme olasılığını ortadan kaldırır.S proteinindeki genetik varyasyonun seviyesi göz önüne alındığında Furin bölünme bölgelerine sahip yeni tip korona virüslere benzer virüslerin diğer türlerinde keşfedilmesi de muhtemeldir.Bunların dışında genetik veriler ,yeni tip korona virüsün daha önceden kullanılan herhangi bir virüs omurgasından türetilmediğini göstermekte.









Korona virüsün kökeni açıklayan iki senaryo ;


1-İnsan dışı konakta evrim (zootonik transfer):


Virüs insan-dışı bir konakta doğal seçilim yoluyla bugünkü hastalık oluşturan durumuna evrim geçirdi ve sonra insanlara sıçradı.Bu senaryoda, SARS-CoV-2’deki S proteininin kendine özgü iki özelliği de (hücrelere bağlanan RBD kısmı ile virüsün açılmasını sağlayan yarılma bölgesi), virüs insanlara geçmeden önce bugünkü durumuna evrimleşmiş olmalı.



2-İnsan içinde evrim :


Virüsün hastalığa yol açmayan bir formu bir hayvan konaktan insanlara sıçradıktan sonra bugünkü hastalık oluşturan durumuna insanda evrimleşti.Daha sonra da SARS-CoV-2’nin diğer ayırt edici S protein özelliği olan yarılma bölgesi, muhtemelen salgın hastalığın başlamasından önce virüsün insanlarda fark edilmeden belli ölçülerde dolaşması yoluyla bir insan konakta evrimleşmiş olabilir.








Kaynakça : 

1-file:///C:/Users/asus/Desktop/Brock%20Mikroorganizmaların%20Biyolojisi%20(Unit%202)%20(%20PDFDrive.com%20).pdf
2- https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2020.03.10.20033944v2
3-https://www.biorxiv.org/content/10.1101/2020.03.04.976662v2
4- https://evrimagaci.org/covid19-koronavirus-salgini-insan-yapimi-degil-ve-dogal-yollarla-evrimlesti-8381

5-https://www.thailandmedical.news/news/breaking-new-coronavirus-research-shows-that-the-sars-cov-2-coronavirus-has-a-fourth-route-of-attacking-human-host-cells-making-it-a-real-super-virus




22 Mart 2020 Pazar

CAHİT ARF


 Yasemin Gülver / Ege Üniversitesi PDR
  
1910 yılında Selanik’te dünyaya gelen Arf Türk matematikçi ve bilim insanıdır.Türkiye’nin Einstein’ı olarak da bilinir.
Henüz ilkokula giderken matematikle ilgilenmeye başladı.Ailesi tarafından eğitimi için Fransa’ya gönderildi.Lise ve üniversite eğitimini tamamlayan Arf ülkesine geri döndü ve Galatasaray Lisesinde matematik öğretmeni olarak çalışmaya başladı.Daha sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesine doçent adayı olarak atandı.
1937 yılında doktorasını yapmak için Almanya Göttingen Üniversitesine gitti.Burada tez hocası Hasse ile birlikte matematikte “Hasse-Arf Teoremi” olarak bilinen ünlü sonucu da içeren doktora çalışmasını tamamladı.”Arf Değişmezleri”ni buldu.İlk bilimsel çalışması 1939’da ünlü bir Alman matematik dergisi olan “Crelle Journal”de yayımlandı.
1943’te İÜ Fen Fakültesinde profesör oldu.1955’te ordinaryus profesörlüğe yükseltildi.TÜBİTAK’ın kurulmasında çok etkin rol oynadı ve 1964 yılında TÜBİTAK bilim kolu başkanı oldu.
1967’de ODTÜ’de çalışmaya başlamadan önce Amerika’da Kalifornia Üniversitesi’nde çalıştı
1980 yılında emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı.Son yıllarında matematiğin biyoloji içindeki uygulamaları üzerinde çalışmalar yaptı.1985- 1989 yılları arasında Türk Matematik Derneği başkanlığında görev aldı.



ÖDÜLLERİ
İnönü Ödülü(1948)
TÜBİTAK Bilim Ödülü (1974)
İTÜ ve KTÜ Onur Doktorası (1980)
Commandeur des Palmes Academique (1994)


                       Deprem Nedir?



F. Gül YENİLMEZ   / Ege Üniversitesi Psikoloji
Göksu Güneş / Ege Üniversitesi Fen Fak. Astronomi 

Deprem önlenemeyen bir doğa olayıdır. Deprem veya yer sarsıntısı, beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda meydana gelen sismik dalgalanmaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Deprem sismograf ile ölçülürken, depremin şiddeti Moment Mangitüd ölçeği ile belirlenir. Sismograf yer hareketlerini sürekli olarak kaydeder ve yer sarsıntılarının büyüklüğünü, süresini, merkezini ve saatini saptamaya yarar. Dünyada oluşan şiddetli depremler geçmişten günümüze kadar milyonlarca canlının hayatını yitirmesine ve barınakların yıkılmasına neden olmuştur. Deprem Bölgeleri Haritası’na göre ülkemizin %90’dan fazlası deprem sınırları içerisinde bulunmaktadır. Deprem sınırlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik gösterir. Fay hatları, yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Ülkemizde üç adet büyük fay hattı bulunmaktadır. Bunlar: Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı, Batı Anadolu Fay Hattı’dır.
Depremin Zararlarını En Aza İndirmek İçin Ne Yapılmalı?
Zemin yapısı depremin yıkıcılığını etkiler. Deprem süresince sismik dalgalar kayma kuvvetleri yaratarak zemin partiküllerinin yer değiştirmesine neden olurlar. Böylece zemin dayanımını yitirir. Katı zemin davranışı yerine bir sıvı gibi davranarak suyla birlikte yüzeye doğru hareket eder ve yüzeyden fışkırmaya başlar. Yeryüzüne yakın ve sağlam bir kaya üzerinde yer alan zeminler ise depremden oluşan dalgaları filtreleyerek bazı periyotlardaki genleri arttırırken bazen düşürür. Bu zemin büyümesi olarak bilinir. Kent planlaması yaparken o yerin zeminini bilimsel metotlar kullanarak tespit etmek ve yapıları bu olgular çerçevesinde inşa etmek en önemli meseledir. 
Depremin etkilerini en aza indirmek için yapılması gereken en önemli şeylerden birisi de depreme dayanıklı yapılar inşa etmektir. Yapı inşa ederken sismik izolatörler (sismik yalıtımcılar) kullanılmalıdır. Sismik izolasyon sistemleri zemin ile yapının tabanı arasına esnek enerji sönümleyici elemanlar yerleştirerek zeminden yapıya aktarılan deprem kuvvetlerinin azaltılmasına; sismik enerji ve hareketlerini absorbe etmesine yardımcı olan araçlardır. “Yumuşak olma ezilirsin, sert olma kırılırsın” düşüncesiyle binaların depreme karşı direnç göstermesi yerine depremle birlikte kontrollü bir şekilde hareket etmesini sağlarlar.





Depremden Önce Ne Yapılmalı?
  • Acil iletişim planları oluşturmalı ve bulunduğunuz çevrede emniyetli yerleri belirlemelisiniz.
  • Acil durumlarda aranacak telefon numaralarını ve zaman aranacağını çocuklarınıza öğretiniz.
  • Afetlerde ihtiyaç duyulan malzemeleri tedarik etmelisiniz.
  • Raf ve dolapları güvenli bir şekilde duvarlara sabitlemelisiniz.
  • Büyük ve ağır eşyaları alt raflara yerleştirmelisiniz.
  • Cam vs. kırılacak eşyaları alçakta, kapalı ve kilitlenebilir dolaplarda saklayınız.
  • Ayna, çerçeve gibi ağır eşyaları insanların kafasına düşmeyecek şekilde asınız.
  • Elektrikli aletlerini, elektrik kablolarını ve gaz boru ve valflerini tamir etmeli ve emniyete almalısınız. Zira bunlar potansiyel yangın riski içerir.
  • Binanızda var olan çatlakları teknik kişilere danışarak tamir ettirmelisiniz.
  • Böcek-haşerat zehirlerini, her türlü uçucu ve yanıcı parlayıcı maddeleri güvenli bir şekilde alt raflarda kapaklı kilitlenen dolaplarda saklamalısınız.
Deprem Sırasında Ne Yapılmalı ve Yapılmamalı?
  • Bina içerisindeyseniz dışarı koşmayın. Sağlam bir masa, mobilya vb. eşya altında kendinizi korumaya alın ve ona tutunun.
  • Pencereler, cam bölmeler, aynalar, ocaklar, kitaplıklar, yüksek mobilyalar ve gevşek yapı elemanlarından uzak durun.
  • Alışveriş merkezinde iseniz en yakın mağazaya sığının. Pencerelerden, vitrinlerden ve ağır eşyalarla dolu raflardan uzak durun. 
  • Okuldaysanız bir sıra ya da masa altına sığının ve ona tutunun. Pencereden uzak durun.
  • Her nerede olursanız olun zeminin şiddetle hareket etmesi olasılığına hazır olun. 
Güvenli Yerler
  • Çekyatların, içi dolu sandıkların yanı
  • Ağır masa ve sıraların altı, koridor içleri, odaların köşeleri
  • Yatakların iki yanı; kesinlikle yatağın altına girmeyin, üzerinde durmayın.
Bunları Yapmayın
  • Paniğe kapılmayın. Donakalmayın.
  • Pencerelerden atlamayın.
  • Diğer kişileri uyarırken çığlık atmayın. Korku durumunu diğer kişilere bulaştırmayın.
  • Koşmayın ve dışarı kaçmaya çalışmayın.
  • Merdivenleri ve asansörleri kullanmayın.
  • Elektrik düğmelerini, çakmak, mum, kibrit kullanmayın.
  • Balkonlara çıkmayın.
Depremden Sonra Ne Yapılmalı?
  • Kesinlikle panik yapmamalıyız
  • Sarsıntı kesilince önceden hazırladığımız afet çantasını yanımıza alarak derhal bulunduğumuz yeri önceden belirlediğimiz yollardan terk etmeli ve toplanma yerine gitmeliyiz.
  • İkinci sarsıntı ihtimaline karşı tedbirli olmalıyız.
  • Telefon hatlarını meşgul etmemeliyiz.
  • Yollarda hasta ve yaralı nakli yapılacağı için trafiği engellememeliyiz.
  • Aile içinde birbirimizle dayanışma halinde olmalıyız. Özellikle çocukları olayın etkisinden uzaklaştırmalıyız.
  • Kurtarma ve sosyal yardımlar sırasında kargaşaya yol açmadan görevlilere yardımcı olmalıyız.
  • Deniz kenarı yerleşimlerinde, dev dalgaların oluşması olasılığına karşı deniz kenarından uzaklaşmalıyız.
  • Toplu iskan bölgelerindeki kurallara ve yöneticilerin talimatına mutlaka uymalı, kargaşa, dedikodu ve huzursuzluğa izin vermemeliyiz.
  • Başkalarının da ihtiyacı olabileceğini düşünerek ihtiyacımızdan fazla yardım malzemesi talebinde bulunmamalıyız.
Deprem Hakkında Merak Edilen Sorular
    1. Dünyada kaydedilen en şiddetli deprem hangisidir?
-Tüm zamanların Richter skalasıyla ölçülmüş en büyük depremi Şili depremidir. 22 Mayıs 1960 tarihinde 9,5 büyüklüğünde gerçekleşmiştir.
    2. Artçı deprem nedir?
-Ana depremi izleyen küçük sarsıntılar dizisidir. Belirli bir devam süresi yoktur. 1 ay da sürebilir 2 yıl da.
    3. Depremler önceden bilinebilir mi?
-Var olan koşullarda depremin önceden belirlenmesi imkansızdır.
    4. Deprem olan her yerde fay hattı var mıdır?
-Eğer deprem olan bölgede fay hattı yoksa bile yenir bir tane oluşmuştur.
    5. Türkiye’de ölçülen en büyük deprem hangisidir?
-26 Aralık 1936 tarihinde Erzincan’da meydana gelmiştir. Yüzey dalgası büyüklüğü 7,9 Richter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğündedir. Deprem sonucunda yaklaşık 30.000 kişi hayatını kaybetmiştir.





Kaynakça
https://tr.wikipedia.org/wiki/Deprem 

EDE ŞEN(EGE ÜNİVERSİTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI) TÜRKİYEDE DEPREM GERÇEĞİNİ YAZDI.

BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ: DEPREM           İnsanoğlunun belki de en büyük hatası göremediklerini unutmak ve sadece görebildiklerine odaklanmaktır...