22 Mart 2020 Pazar

                                   



    Cumhuriyet Dönemi Sağlık Seferberliği (1920-1960 yılları)
                                                                   
       
        Günay HÜSEYİNOVA / Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi 
                                                               

                                                                                        Özet
1920’li yılların başında Ankara’da yeni ve ulusal bir hükümetin işbaşına gelişinin 
yarattığı coşku birçok alanda olduğu gibi sağlık alanında da önemli gelişmelere yol açmıştır. 
Özellikle Dr. Refik Saydam’ın Sıhhiye Vekili (sağlık bakanı) oluşuyla birlikte gerçekleşen sağlık 
uygulamaları uzun yıllar boyunca Türkiye’deki sağlık politikalarında belirleyici olmuştur.
                                               

                                                               

   Giriş

Türkiye’de sağlık hizmetlerini modernleştirme çabaları, Cumhuriyet 
döneminin öncesine uzanır. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti, sağlık alanında insanların 
ihtiyaçlarını karşılayan bir takım çabalar içerisine girmiştir. Bu amaçla, 1871 tarihinde 
“İdare-i Umumiyet Tıbbiye Nizamnamesi”ni yayımlamış böylece halka hizmet amacı güden 
kimi örgütlerin kurulması sağlanmıştır. “Memleket Tabipleri” adlı bir kadro yaratan ve 
ülkenin gerekli yerlerine hekim gönderme hakkına sahip olan devlet bunun yanı sıra
“Tabip Muavini” makamını da yaratarak memleket tabiplerinin yanına birer yardımcı 
almalarının yolunu açmıştır. Bu düzenleme 1912 tarihinde “Vilayet-i İdare-i Sıhhiye 
Nizamnamesi”nin yayımlanması ile değişmiştir. Buna göre, memleket tabibi kaldırılmış 
yerine “Hükümet Tabibi” adıyla yeni bir birim oluşturulmuştur.

Dr.Refik Saydam Dönemi

Dr. Refik Saydam’ın Sağlık Bakanlığı Döneminde Sağlık Alanında çıkarılan yasalardan ilki 8 Eylül 1926 tarihli Özel İdare ve Belediyelerdeki Sağlık ve Hayır İşlerine İlişkin kararnamedir. Bu kararnameyle Özel idare, Büyükşehir ve diğer belediye bütçelerinin, sağlık ve hayır işleriyle ilgili düzenlemeleri içeren yönetmeliğin yürürlüğe girdiği bildirilmektedir. 1926 yılında başlatılan diğer bir uygulama ise tatil günlerinde hizmet alınabilmesi ile ilgili kanundur. 1 Aralık 1926 tarihinde çıkarılan kanunla, halkın hafta sonu tatilinde de sağlık hizmeti alabilmesi için bir takım düzenlemeler yapılıp,hastane,dispanser ve eczanelerin o dönemde resmi tatil olan Cuma günleri de açık tutulması sağlanmıştır.
Refik Saydam döneminde çıkan en önemli kanun ise şüphesiz ki “Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanundur”.
Kanunun birinci bölümü doktorlarla ilgili hükümlere ayrılmıştır. Bu bölümde doktorluk yapabilme, hasta muayene edebilme koşulları, özel muayenehane açma ve kapatma koşulları, çeşitli kurumlarda görevlendirilecek doktorların nitelikleri, ameliyat yapma koşulları ve aykırı davranışı bulunan  doktorlara uygulanacak cezalar belirtilmektedir. Yasanın bu maddesi ile hekimlere özel muayenehane açma olanağı da tanınmıştır.
İkinci bölüm diş doktorları ve dişçilerle ilgili hükümler içermiş, üçüncü bölüm ebelerle ilgili, dördüncü bölüm sünnetçilerle ilgili, beşinci bölüm hastabakıcı, hemşireler konusunda olup, altıncı bölüm genel hükümleri içermiştir. Doktor, diş doktoru, dişçi ve ebelerin bu kanunda belirtilmeyen ve diğer kanun ve tüzüklerle kendilerine verilmiş olan tüm görevleri yapmakla yükümlü oldukları, doktor, diş doktoru ve dişçilerin yapacakları her tür işlemde hastanın olurunu alma zorunda oldukları, hastalarla olan ücret anlaşmazlıklarının nasıl çözümleneceği, defter tutma zorunluluğu, ölenlerin diploma ve belgelerine uygulanacak işlemler, Türkiye’de (Müktesep) hak sahiplerinin mesleklerini bu kanun doğrultusunda sürdürebilecekleri ve kanunun Sıhhiye, Adliye ve Maarif Vekillerince yürütüleceği belirtilmektedir. Dönemin bir diğer önemli gelişmesi Merkez Hıfzısıhha Kurumunun oluşturulması ile ilgili bir kanunun yürürlüğe girmesi olmuştur. 10 Mayıs 1928 tarihinde meclise gelen tasarıya göre; halk sağlığının korunması için bilimsel gelişmelerin izlenmesi gerektiği, bu yüzden de uzmanlardan oluşan bir kuruma gereksinim olduğu belirtilmiştir.

Bu kanunların dışında devletin hastalıklarla mücadele yöntemlerine de bakmak gerekir. Dr. Refik Saydam döneminde bulaşıcı hastalıklar konusunda en büyük sıkıntı ve mücadele sıtma hastalığında görülmüştür. Bu hastalıkla mücadele için koruyucu ilaçlar dağıtılmış, hastalar tedavi edilmiş,bataklıklar kurutulmuştur. Mücadele edilen diğer bir hastalık trahom olmuştur. Trahom özellikle az gelişmiş Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde görülen önemli bir hastalıktır ve mücadele için gezici ekipler devreye sokulmuştur. Frengi hastalığı için ücretsiz ilaç dağıtılmış, ayrıca koruyucu önlemler de alınmıştır. Bilhassa Genel Hıfzısıhha Kanunu bu konuda etkili olmuştur. Tabi bu dönemin en önemli hastalıklarından biri de verem olmuştur. 1930 yılında veremle mücadele adına Heybeliada’daki sanatoryuma 35 yataklı bir bölüm ilave edilmiş ve yatak sayısı 130’a çıkarılmıştır. Haydarpaşa’daki Bulaşıcı Hastalıklar Hastanesi’ndeki veremlilere ayrılan yatak sayısı da 75’e çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti zamanında açılmış olan “Veremle Mücadele Osmanlı Cemiyeti” 1927’de “İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti” ile desteklenmiş ve bunu başka il merkezleri de izlemiştir. 1940 tarihine gelindiğinde verem savaş dispanserlerinin sayısının üçe çıkmış olduğu görülecektir.Kuduz için ise yurdun çeşitli yerlerinde kuduz tedavi merkezleri açılmıştır. Aşı üretimi ve laboratuarlar konusunda İzmir’de il özel idaresince oluşturulan bakteriyoloji ve kimya bölümleri bulunan kurum Bakanlıkça Hudut ve Sahiller Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir.
Tabi tüm bu gelişmeler yaşanırken Kızılay’ın rolünü ve kendisine verilen önemi de unutmamak gerekir. “Osmanlı Hilal-i Ahmer Cemiyeti”, Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1923’te “Türkiye Hilal-i Ahmer Cemiyeti”ne, 1935’te ise Atatürk’ün teklifi ile “Türkiye Kızılay Cemiyeti”ne dönüştürülmüş ve faaliyetleri hızla artmıştır. 

                                                                        
                                                                                Sonuç

Cumhuriyetin ilk yıllarında, gerçekleştirilen sağlık hizmetleri her ne kadar Osmanlı dönemi ile bir devamlılık arz etse de bu dönemin kendisine has yenilikçi koşullarından olumlu anlamda etkilenmiştir. Yeni kurulan cumhuriyet yönetimi hem daha gönülden hem de daha coşkulu bir ruhla bu işe sarılmıştır. Atatürk’ün henüz 1920 Eylül’ünde bahsettiği halkçı devlet anlayışı belki de en çok sağlık politikaları ile kendisini ifade etme şansı bulmuştur.





Kaynakça 
AYDIN, Erdem, “Türkiye’de Taşra ve Kırsal Kesim Sağlık Hizmetlerinin 
Örgütlenmesi Tarihi”, Toplum ve Hekim, XII / 80 (Temmuz-Ağustos 1997).
EREN, Nevzat, “Refik Saydam’ın Sağlık Politikası ve Temel Sağlık Hizmetleri”, Dr.
Refik Saydam 1881-1942, Ölümünün 40. Yılı Anısına, Sağlık ve Sosyal Yardım 
Bakanlığı yay., No:495, Ankara, 1982.
EREN, Nevzat ve Öztek, Zafer, Sağlık Ocağı Yönetimi, Palme yay., Ankara, 1993.
GÜRSEL, Ali, Cumhuriyet Dönemi Sağlık Politikaları (1920-1960), (Yayımlanmamış 
Doktora Tezi), Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi 
Enstitüsü, Ankara, 1998.
KİLİ, Suna ve Gözübüyük, A. Şeref, Türk Anayasa Metinleri (Sened-i İttifaktan 
Günümüze), 2. baskı, Türkiye İş Bankası Kültür yay., İstanbul, 2000.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EDE ŞEN(EGE ÜNİVERSİTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI) TÜRKİYEDE DEPREM GERÇEĞİNİ YAZDI.

BİR TÜRKİYE GERÇEĞİ: DEPREM           İnsanoğlunun belki de en büyük hatası göremediklerini unutmak ve sadece görebildiklerine odaklanmaktır...